27 Şubat 2011 Pazar

Nihat Kahveci - Gol atmayı unutmak düz koşuyla avunmak !


Nihat Kahveci..Sanırım ben bu yazıyı yazarken o düz koşu yapıyor veya uyuyor. Aslında herşey küçükken başlamıştı. Çubuklu formayla izlemiştim onu ilk kez. Küçüktü, ordan oraya-ordan oraya koşuyordu. Top ayağına geldiğinde heyecanlanıyordum, gözlerimi ona kilitliyordum ve ayağından çıkacak mermiyi bekliyordum. Öyle ya, mermi gibi şutları vardı Nihat'ın. Sağ kanattan gelir atardı golünü giderdi tribünün önüne, yatardı. Hani o meşhur gol sevinci var ya. Yenildiğimiz bir maçtan sonra '' Kahveci adam gol mü atcak yaa? '' şeklinde bir tepki vermişim sanırım. O kadar bağlanmıştım ki mahallede top oynarken bile '' Nihat! Nihat ! '' diyordum kendime. 2001 yılında Real Madrid'den teklif gelmişti ona. Gitmemişti, çünkü orada şans bulamayacaktı. Sevindik, çok sevindik. Nihat'ımız bizimle kalacaktı. Ta ki onu A takıma alan Toschak 2002 senesinde onu tekrar isteyene kadar. Artık siyah beyaz çubukluyla tanıdığım Nihat mavi-beyaz çubuklu forma giyecekti ve biz onu NTV'den izleyecektik hani o sadece 45 dakikayı gösteren skorboarddan hani maçı sonradan açtığımızda ''Dakika kaç lan 45 yazıyor ama 6 gol olmuş'' dediğimz skorboardda artık Nihat'ın golleri yazacaktı. İlk sezon onu heyecanla bekledim fakat o tam gelemedi, ya sonradan oyuna giriyordu ya da hiç girmiyordu. Ve gittikçe ona olan hayranlığım azalıyordu. İkinci senesinde kulübe mapushanesinden firar edercesine başladı futboluna yanındaki arkadaşı Kovacevic ve onu izlemek büyük bir keyifti.






Nihat yavaş yavaş büyük bir oyuncu oluyordu. La Liga'nın sayılı forvetlerinden olmak için başlattığı yürüyüşte ilk adım orasıydı. Bol gollü bir ikinci seneden sonra üçüncü senesine de müthiş girdi Nihat, hatta öyle bir sezon geçirdi ki 2004 yılında İspanya'da yılın futbolcusu seçildi. Mahalle maçlarında ismi daha sık duyulacaktı, daha fazla çocuk kendine Nihat diye hitap edecekti ve öyle topa vuracaktı artık. Nihat için herşey mükemmeldi gol krallığının sınırlarını zorluyordu. Bu 3 sezon sonunda Ronaldo ile beraber 50 gol barajnı aşan tek isimdi. Nihat için asıl talihsizlik 4.sezonunda başladı. Yine iyi başladığı bir sezonda şanssız bir şekilde sakatlanarak sezonu kapadı. O günler Milliyet gazetesinde bir röportajı vardı. Babamla beraber okuyorduk gazeteyi çok duygulanmıştım. Nihat röportajında ''Türk halkının benim için duat etmesini bekliyorum.'' diyordu. O an dönüp babama sordum ''Baba dua nasıl ediliyor ?'' diye, o da bana gösterdi ve defalarca dua ettim resmine bakıp, iyileşsin de tekrar NTV'ye çıksın diye.  Sakatlığını tamamen attıktan sonra Sociedad onun kontratını yenilemedi ve o da Villarreal'e gitti. Artık o sarı forma için ter dökecekti. Villarreal ile çok iyi bir başlangıç yaptı İspanya futbolunda doruk noktasına çıkmaya başlamıştı tekrar. İlk sezonunda Eto'o nun ardından gol krallığında ikinci oldu ve bizi sevince boğdu. Onun birgün geri dönüp İnönü çimlerinde yere yatıp tekrar parmağını sallayacağını biliyordum. Sonraki sezon Villarreal'de de çok şanssız bir sakatlık geçirdi. İşte kariyerinin çöküşü burada başladı. Sonraki senelerde kendini bir türlü toplayamadı. En formda dönemi Milli takım'a mucizevi zafeler kazandırdığı Avrupa Şampiyonasıydı. Tüm Beşiktaşlılılar o attıkça sevindi, sevindi de sevindi. Ve beklenen an 2009-2010 sezonu transfer döneminde gerçekleşti. Nihat yuvasına dönmüştü. Mermi gibi şut atan çocuk yeniden İstanbul'daydı. Onun transferini ilk öğrendiğimde yurt dışındaydım ve evi birbirine katmıştım hatırladığım kadarıyla. Ne milyon dolarlık yıldızlar ne de Nihat'ın formsuzluğu hiçbirşey ifade etmiyordu sadece 4.5 milyon euro karşılığında yuvasına dönmesinin keyfini yaşıyordum. Bir an önce izlemek istiyordum onu siyah-beyaz formayla o kadar yıldan sonra. Beşiktaş'a transferinden sonra askerlik sornsalı çıktı Nihat'ın hepimiz 46 gün saydık ona kavuşmak için ve nihayet Nihat askerliğini tamamladı. Heyecanlıydık. Hepimiz Nihat'ın ilk maçı için televizyona kilitlendik. Acaba gol atar mı ? Atarsa kapalının önüne yatıp parmağını sallar mı ? diye düşünüyorduk, beynimizi kemiriyordu bu düşünceler. Nihat ilk maçına çıktı,çok heyecanlıydı bu her halinden belliydi. İlk gol pozisyonunu kaçırdı. Olsun Nihat dedik. İkincisini kaçırdı yine olsun Nihat dedik üçüncüsünü kaçırdı artık yorum yapma gereği duymuyorduk. O Nihat'tı. Zamanla Nihat çok maça çıktı fakat bir eksiklik vardı. Nihat sahaya çıkıyordu ama gol atamıyordu. Birşey vardı. İlk zamanlarda  ''Beşiktaşın çocuğu'' diye çağırılan Nihat tribünlerin gözünde medyanın da yoğun çabalarıyla ''onun bunun çocuğu'' oldu. O, bu formsuzluğunu askere gitmesinden dolayı yeteri kadar sezon öncesi hazırlık yapamamasına bağlıyordu fakat kimse inanmıyordu, inanmak istemiyordu. Nihat herkesin gözünde yavaş yavaş küçülüyordu insanlar onun durumunu büyük umutlarla alınan yıldız bir futbolcunun fos çıkması diye geçiştiriyorlardı büyük umutlarla alınmıştı fakat milyon dolarlık bir yıldız asla olamazdı o hep küçük bacaklarından mermi gönderen çocuktu aslında. İlk sezonunu ancak 5 golle tamamlayabildi. Zaman zaman ıslıklandı zaman zaman kapalı alttaki cefakar grup tarafından çiçek hediye edildi ona. Yeni sezona mutlaka müthiş bir başlangıç yapmak istiyordu Denizli'nin ardından gelen Schuster ile. ''Bu sezon benim için çok farklı olacak'' diyordu röportajında. Bu camiaya borçlu olduğunu biliyordu. İlk sezondaki hayal kırıklığının ardından yeni sezona mükemmel başladı. 3 maçta tam tamına 5 gol attı hatta o meşhur gol sevincini bile yaptı. 



Özlenen Nihat dönüş sinyallerini veriyordu. Müthiş giden Nihat'ın bu sezon önünü kesen şey ise Schuster'in rotasyon merakı oldu. Güzel  bir form tutmaya başladığı zamanlarda yerini Nobre ve Bobo aldı. Nihat bir kaç haftada olsa kulübeye mahkum kaldı. Kulübe onu çok değiştirmişti, adeta futbola küstürmüştü. Gençliğindeki gibi dinamik oynayan, kıpır kıpır koşan Nihat yerini koşmayan, gol atamayan bir Nihat'a bırakmıştı. Beşiktaş taraftarında meşhurdur. İki maç gol atan adam kral, iki maç gol atamayan adam da soytarı ilan edilir. Ha işte Nihat öyle biriydi taraftarın gözünde. Sanki yetiştiği yer, herşey unutulmuş sadece geçen sezon yakaladığı kötü form konuşulur olmuştu. Nihat Schuster'den aldığı şansı yine iyi kullanamadı. Nihat iyi kullanamayınca taraftar kudurdu. Her gol atamadığı maç, koştuğu mesafeye verdiği emeklere, formasındaki tere bakılmaksızın ıslıklandı. Sonraki maçta 2 gülle kalbi alınmaya çalıştı. Asla küsmedi taraftara, onu tribüne çağırmadıklarında efendi gibi ısınmaya devam etti, çağırıldığında ise en kralından bir oley çekti. En son golünü Porto'ya yolladı. Ne füzeydi ama tam bir Nihat golüydü. İlker Yasin bile öyle şaşırdı ki goool diye haykıramadı ekran başında. Nihat derin bir nefes aldı. Geldiğinden beri bir elin parmakları kadar gol atan Nihat en kritik anda yollamıştı füzesini. Tam toparlanıyor, özgüveni artacak derken sakatlandı. Sakatlığından beri medya onu bir kenara attı. Tıpkı sümüğünü sildikten sonra attıkları selpaklar gibi. Gelen yıldızlar ve harcanan paraların altında kayboldu gitti Nihat. O hala Ümraniye'ye gelip düz koşu yapıp gidiyor. Gol atamadığı için onu bir kenara atanlar da yıldızlarıyla oynuyor, takımın eriyişini seyrediyor bir de. Oysa Nihat gelseydi, giyseydi formasını çıksaydı sahaya demeye başladığımanda hoop diye araya giriyor biri. ''Ee Almeida ne olacak o zaman?'' diye soruyor. Ben de boşver kardeş, saçmaladım haklısın diyorum. Düz koşuyu bırakıp sahalara dönersen eğer yıldızlarıyla oynayanları utandırmak için gel, benim için değil. Sakatlığından keyif alarak seni malzeme yapan medya için gel, benim için değil. Ama ne olur gel, uzan kapalının önüne salla parmağını be Nihat !








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder